Nedret Sekban, “La Notte Continua – Mücadele Sürüyor” Resim Sergisi

Nedret Sekban ötekinin ölümü ve çıplak ölü aracılığıyla insanın özüne dair resimsel sorgulamasında felsefi esinini Fransız filozof Emmanuel Levinas’ın Ölüm ve Zaman adlı kitabından alıyor. Levinas’a göre başkalarının ölümü, kendi ölümümüzü, kaçışı olmayan, kesin olan kendi yok oluşumuzu düşündüren bir kaygı olmaktan ziyade, çok güçlü bir şekilde hissedilen, “bilinmeyen”in içinde oluşan bir rahatsızlıktır. Ölüm, insanın “canlı görünmesini sağlayan o ifadesel hareketlerin,” davranışlarının ve bunların içinde yer alan, bunların sakladığı fizyolojik hareketlerin durmasıdır. Bu ifadesel hareketleriyle “insan yaşamı fizyolojik hareketlerin üstlerinin örtülmesidir: Edeptir. Bir ‘saklamak’, bir ‘giydirmek’ söz konusudur.” (5) Ama, bu aynı zamanda bir “çıplak bırakmaktır”, çünkü kendini başkalarına göstermek, “toplumsallaşmaktır.” Levinas’ın sözleriyle “herhangi biri çıplaklığıyla-yüzüyle-kendini ifade ediyorsa, bana çağrı yapma, benim sorumluluğum altına girme konumundadır; işte o andan başlayarak artık hep ona yanıt vermek durumundayımdır. […] Kendini ifade eden başkası bana emanet edilmiştir. […] Başkası beni, ona karşı duyduğum sorumluluk aracılığıyla birey haline getirmektedir.” (6) Bu ifadesel hareketi sonlandıran ölüm, o halde, başkasının bana yaptığı çağrının durmasıdır, bir “yanıt yokluğudur.” Böylelikle “başkasının ölümü benliğimin sorumlu kimliğinde beni yaralar- bu birbirinden değişik kimlik edinme davranışlarının basit bir tutarlılığından ibaret de değildir; dile getirilemeyecek sorumluluktan oluşmuştur. Benim başkasının ölümüyle ilişkim budur. Artık bana yanıt veremeyen birine bu ilişki içerisinde duyduğum şimdiden bir suçluluğa dönüşmüş saygıdır; ölümden arta kalan birinin suçluluğudur bu.” (7) Böylece ölüm bir yandan tüm hareketleri durduran, yüzü tüm ifadelerden soyan bir çıplak bırakmadır; ama öte yandan diğer insanlar arasında çıplak yüzle kalmanın da sona ermesidir, sırtıma sonsuz bir sorumluluk yükleyen bir sona ermedir.

Nedret Sekban ölümü anlatma yolunda en yetkin sanatın resim olduğunu söylüyor; tıpkı ölüm gibi resim de tüm hareketleri durdurur. Güldünya’nın yerde yatan çıplak ölüsünde, onun yüzünde tüm ifadeler durmuştur. Onun yüzü, saçı, somut bedeni, can taşırken olduğundan tamamıyla farklıdır artık. Ama çıplak ölüm Güldünya’yı yalnızca can taşıyan bedeninden, bu bedeni örten ifadelerden soymuyor; aynı zamanda onu toplumsal olarak “çıplak bırakan,” Nedret Sekban’ın deyişiyle onun somut bedenini resmetmeyi engelleyen giysilerinden, geçmişinden, kökeninden, aile ilişkilerinden de koparıyor. Ölüm tüm bunlar gittiğinde kalan bedenin hakikatini, Güldünya’nın saf halini yansıtıyor. Çıplak ölümün, ya da ötekinin ölüsünün bu saf halini resmetmek için Nedret Sekban resmi de tüm hareketlerden arındırıyor: Gündelik gerçeklikten yola çıkarak çerçeve içinde idealleştirdiği mekanı, ütopik bir alana, onun deyişiyle bir “yer olmayan yer”e taşıyor; renkten kurtularak resmi “çıplak desen”e teslim ediyor. Ama ne resimler, ne de resimlerdeki “çıplak ölüler”, estetik deneyimimizin tüm ilgilerden bağımsız nesnesi haline geliyor. Nedret Sekban, ölümle, ötekinin ölümüyle yüz yüze getirerek hissettirdiği rahatsızlıkla, orada yatanı ceset olmaktan çıkarıp “ölü” haline getiren kaygıyla, insan varoluşunun gerçekliğini resim içinde yakalıyor.

Tüm bunlarla birlikte, Nedret Sekban’ın “gerçekçiliği”, çıplak ölülerle, davetsiz girenlerle, ama hepsinden çok sahildeki yaban ölü bebeklerle ve onların yarattığı rahatsızlıkla, bizleri “işte insan”ın gazeteci yorumları tehlikesine karşı uyarıyor. Levinas ötekinin asla tahmin ya da kontrol edemeyeceğim bir olay olduğunu söylüyordu. Bir başka Fransız düşünür Jean-Luc Nancy’nin, göçmenler sorununa temas ettiği L’Intrus (davetsiz giren, çağrılmadan gelen) adlı kitabından alıntılarla kapatalım: “Davetsiz giren zorla, şaşırtarak ya da hileyle ama her şekilde hakkı olmadan, öncesinde kabul edilmeksizin içeri girer. Yabancıda davetsiz girenden bir şeyler olmak zorundadır; yoksa yabancı yabancılığını kaybederdi: zaten girip orada kalmaya hakkı olsaydı, onda umulmadık ya da istenmeyen hiçbir şey olmaksızın beklenseydi ya da kabul edilseydi, artık ne davetsiz giren olurdu ne de yabancı. O halde, yabancının gelişindeki tüm davetsiz girişleri dışarda tutmak, mantıksal olarak da etik olarak da kabul edilemezdir.” (8)

Notlar
(1) Marguerite Duras, Bir Yaz Akşamı On Buçukta, çev. Muhterem Anıt (İstanbul: Can Yayınları, 2007), s. 42, 45, 91-92.
(2) Aktaran, Michael Kimmelman, “The Masters of the French Masters Were Spanish,” Art Review, Mart 2003.
(3) Aktaran, Kimmelman, a.g.e.DAVETSİZ GİRENLER, ÇIPLAK ÖLÜLER
(4) Aktaran, Kimmelman, a.g.e.
(5) Emmanuel Levinas, Ölüm ve Zaman, çev. Nami Başer (İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2006), s. 16.
(6) A.g.e., s. 17.
(7) A.g.e., s. 17.
(8) Jean-Luc Nancy, L’Intrus (Paris: Editions Galilee, 2000), § 11.

« arasında 4 »

Did you like this? Share it!

0 comments on “Nedret Sekban, “La Notte Continua – Mücadele Sürüyor” Resim Sergisi

Comments are closed.