Kalpleri kör, akılları sağır eden bu kent yaşamından ve ayrılığın yürekleri dağlayan özleminden kaçmak için attı kendini çocukluğunun bahçelerine.
Babasının yetiştirdiği nadide güller karşıladı kapıda onu. Glayöller buyur etti içeri.
Koştu sarıldı meyveye durmuş gelin eriğe. Kıskandı çiçeğe kesmiş Japon elması. Eli ona da uzandı.
Arka koruluktaki patika yoldan okula giderken elinde öğretmenine mor menekşeler, dönerken annesine yabani siklamenler vardı.
Etrafında kediler, köpekler koşardı.
Yanıbaşındaki gölde, bakınca suyunun aynasına, saçları yemyeşil, gözleri çakmak çakmak parlardı.
Ağzıysa bir zeytindi barış türkülerine sevdalı.
Suya bir daha baktı. Alnındaki nilüferleri ona kim taktı anlamadı.
Onların rengi, kokusu ve efsaneleriyle esrik buldu kendini ODTÜ ‘de.
Çiçekler ve resimler kaldı çocukluk bahçelerinde.
Yitirilen her şey gibi, bir gün buluşma özlemi vardı elbet içinde.
Yıllarca çocuklara matematik öğreten o, eşi Eren ve kızı Ekin ‘in desteğiyle buldu kendini tuvalin önünde, çocukluğunun düş bahçelerinde.
Bir yıl Soner GÖKSAY, dört yıldan beridir de Hasan RASTGELDİ Atölyesi’nde ürettiği resimleri paylaşmak istedi sanatsever dostları ile.
“Bir matematikçiden ressam olur mu bilemiyorum” dese de doğayı, onu tuvale aktarmayı ve o eşsiz senfoninin içinde kaybolmayı çok seviyor…
Var mısınız Lotus ‘un kokusunu paylaşmaya?
ŞENGÜL KIRAN
0 comments on “Nilüfer Bölükbaşı”